Yeni Sömürgeciliğin Hayat Damarı

GİRİŞ


20. Yüzyılda dünya, hegemon güçler tarafından kurgulanan oyunun sahnesi olmaktan kurtulamadı. Yıllar geçtikçe aktörler değişti, ancak senaryo aynı kaldı. Dünya coğrafyasının dört bir yanında, kimi zaman enerji, kimi zaman doğal kaynaklar için; bazen bölgeyi kontrol etmek, bazen de başka bir konuda koz olarak kullanmak için; kâh bizzat güç kullanarak, kâh iç dinamikleri körükleyerek gerçekleştirdikleri operasyonlar deşifre edildikçe şifreler güncellendi, yüzler yenilendi ve oyun kesintisiz devam etti.

Türkiye Cumhuriyeti tarih boyunca, küresel güçler tarafından sergilenen bu oyunun sahnelerinden biri oldu. Toplumu ayrışmaya ve çatışmaya sürükleyecek her türlü yol denendi. Birey ve toplumlar etnik köken, dünya görüşü, mezhep vs. farklılıklarıyla kamplaştırıldı. Aleviler Sünnilerle, laikler İslamcılarla, Kürtler Türklerle kıyaslandı, ayrıştırıldı ve çatıştırıldı.

Küresel güçlerin sözkonusu süreçte en büyük destekçileri, mevcut statükocu yönetimler oldu. İstedikleri ortamın oluşturulmasında statükocu yönetimlerle kimi zaman işbirliği yapan, kimi zaman onları kullanan hegemon güçler, Türkiye’de 30 yıldır yaşanan garip olaylar zincirinin her halkasında varoldular. Darbelerin, failimeçhullerin, terör olaylarının ve bir ülkeyi kaosa sürükleyecek pek çok sürecin aynı güçler tarafından, ya planlandığı, ya teşvik edildiği, ya bizzat gerçekleştirildiği görüldü.



Özellikle 12 Eylül sonrasında, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiği konumunda bulunan Türkiye, toplumsal barışını sağlamaya güç yetiremeyen, komşularının tamamını tehdit olarak gören, farklı etnik grupları bir arada ve huzur içinde yönetmeyi beceremeyen, hak ve özgürlükleri kısıtlayan, inanç farklılıklarına tahammül edemeyen bir ülke olarak, küresel güçlerin desteğine ihtiyaç duyan, uluslararası hukuk tarafından sürekli kontrol edilen sorunlu bir ülke görüntüsü verdi.

Bu tablo öngörüldüğü şekilde, Türkiye'nin, küresel güçlerin desteğine muhtaç, uluslararası hukuk tarafından sürekli kontrol edilmesi gereken sorunlu bir olduğu söylemine zemin hazırladı.Bu tablonun istikrarlı bir şekilde devamı, bölge üzerinde büyük hedefleri olan hegemon güçlere ve varlığını bu sorunlu tabloyla anlamlı kılan statükoya yaradı. Farklılıklardan, ayrışmadan ve çatışmadan beslenen statüko, ne hazindir ki, "toplumsal barışı sağlamak", "kardeş kavgasına son vermek" ve "terörü ortadan kaldırmak" için çaba sarfettiği söylemi ile işgördü.

Bugün, hegemon güçlerin kurduğu bu denklem, içeride statükonun da desteğiyle, “Kürt Sorunu” görüntüsü ile varlığını sürdürüyor. Yıllardır, sorunun muhatapları tarafından “etnik ayrımcılık” temelinde ve “hak ve özgürlükler” bağlamında tartışılan sözkonusu sorunun; sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik pek çok nedeni ve sonucu olduğu açık. Sorunun çözümü için, bu neden ve sonuç zincirinin titizlik ve hakkaniyetle irdelenmesi gerekiyor. Ancak, yukarıda da bahsedildiği üzere, ülkemizde yaşanan bu sürecin başlamasında ve sonlandırılamamasında, küresel aktörlerin ne denli etkin olduğu gerçeği üzerinde durmak gerekiyor.



Sorunun çözümüne dair ortaya konan yaklaşımların yanlışlığına, girişimlerin yetersizliğine ve çözümün gecikmesiyle orantılı olarak artan gerginlik ortamına rağmen, Türkiye, dolayısıyla Türkiye’yi meydana getiren tüm unsurlar, çözüm için yeterli birikime, tarihsel geçmişe, duyarlılığa ve hakkaniyete sahip olma özelliğini hâlâ muhafaza ediyor. Ne var ki, gerek diplomatik kanallarla, gerek askeri ve siyasi yaptırımlarla, gerek sözkonusu güçlerin ülke içerisinde pek çok alana yayılmış temsilcileri aracılığıyla sürdürülen politika, çözümsüzlük üzerine kurgulanmış ve bu senaryo bugüne kadar başarıyla uygulanmış bulunuyor.

Ancak özellikle son birkaç yıldır, sorunun açıkyüreklilikle tartışılmaya başlanması ve çözüm önerilerinin hayata geçirilmesiyle başlayan süreçte yaşananlar, senaryonun deşifre olması sonucunu da beraberinde getirdi. Sözkonusu süreçte, hak ve özgürlük alanında atılan adımlar, kendisini sorunun muhatabı olarak gören kesimler tarafından yankı bulmadı, bulamadı. Bu tavır, sorunun "etniik millliyetçilik" söyleminin ötesinde, başka nedenlerinin olduğu noktasındaki iddiaları kuvvetlendirdi.


Bu raporda, sözkonusu süreçte küresel güçlerin müdahaleleri ve statükonun bu müdahalelerdeki payı üzerinde durulacak. Türkiye’nin yakın geçmişine tutulacak bir projeksiyon, bize, olup bitene dair daha anlamlı sorular sorma imkanı ve daha doğru tavır alma cesareti verecektir.


Raporun devamını görmek için linke tıklayınız.


http://www.hakihlallerimerkezi.org/raporlar_uhim_detay.php?rid=4

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2010-09-07
Şube ve Temsilcilerimiz
konya
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER Konya Şubesi
Adres: Şems-i Tebrizi Mahallesi Mazhar Babalık Sokak Adalet İşhanı Kat:1 No: 12 Daire 109 Karatay KONYA
E-posta: konya[a]mazlumder.org | Telefon: 0 332 353 36 37 | Faks: 0 332 353 36 37

Ziyaretçi Sayımız : 4351163